GDO Derken, Suni Et Fabrikaları Geliyor.

Topraksız tarım dünyada yıllar önce keşfedildi. 1800 lü yıllarda anladılar olayı.

Toprak sadece bir tutunma aracı idi. bir de besinlere tampon görevi görüp bitkinin sağlıklı büyümesini ani değişimlerden korunmasını sağlıyordu.

Bu durumda bitkinin istekleri suni olarak karşılandığı takdirde büyümesine devam edecekti. Haliyle bir ihtiyacı insan karşılıyorsa en mükemmel şekilde karşılayacağından bitki de ödül olarak bütün performansını ortaya çıkarıyor ve daha çok ürün veriyordu. 1 kilo yerine bazen 10 kilo gibi.

Doğal değil. Ama düzgün yapıldığında mükemmele yakın.

Dünya biliyor. Artık biz de biliyoruz. Ülkemizde bir sürü topraksız tarım işletmesi mevcut. Tonlarca yaş sebze bu yolla üretilip pazara sürülüyor. mahalle arsındaki marketlere kadar girdi bu ürünler.

Pazar halkı hiç bir şeyden habersiz hormonlu mu hormonsuz mu tartışmasını yaparken henüz hiç tanışmadığı topraksız tarım ürünlerini yemekteydi zaten. Sebzelerin şekli iyice düzgünleşince hormon tartışmaları bitti kısmen. Halka yeni bir korku lazım.

Magazin dünyası bu korkuyu önce GDO da buldu. Sağlam konuydu doğrusu. Al deniz ansını kabağa tak ! Korku filmi gibi. Teorisi doğru ama hiç bir zaman gerçekleşmemiş bir teknik. Bitkiler arası bazı gen transferleri ticari olarak yapılsa da pazarda asla bulamayacağınız bir ürün deniz analı kabak !

Ama ayçiçeği orobanjdan kırılmasın diye orobanjı adam yerine koymayan başka bir bitkinin bu genini ayçiçeğne yamamış olabilirler tabiki. Ya da ne bileyim buğdayların süne zararlısını gördüğünde gülüp geçmelerini sağlayan başka bir geni buğdaya takmış da olabilirler. Ama inanın deniz ansından değil. Buğdayla yakın akraba başka bir bitkiden. babasının böbreği oğluna uymazken buğdaya deniz anasını yamamak kolay mı öyle ? Teoride olur gerçekte zor. Belki 100 yıl sonra.

Televizyonlarda konuştu insanlar, hepsi kendince yorumladı, bazıları insanların duymaktan hoşlanacağı şeyleri söyledi bazıları korkuları desteklemeyi daha verimli buldu kendi açısından, tek tük bazılarıda mekanizmayı yorum katmadan bilimsel açıdan açıklamaya çalıştı, ama tarım bakanı dahil hiç kimse pratikte işleyen durumu ve bilimsel gerçekleri tam olarak açıklamadı.

Sonunda GDO konusu bitti. Tarım da, üretim de, pazardaki sebzeler de aynen duruyor. Değişen hallolan, korkuları dindiren bir şey değişmedi. Zaten çok da korkulacak bir durum yoktu. Suni yaratılan bir korku başladığı hızla son buldu.

Kumlucanın, Bergamanın ve hepsinin yerini ezbere bilemediğimiz dönümlerce seranın toprak görmeden ürettiği tonlarca ürün bizden daha kuzeyde yaşayan insanların sofralarına akın ediyor. Onlarda korku morku yok. Zaten magazinleri de böyle bir korkuyu destekleyen yazılar yazmıyor. Yazsa da okuyan olmuyor. Onlar daha ziyade bir prensle prensesin evlenmesini bir vukuat yaratmasını bekliyorlar okumak için.

Basınları, abisinin zevk olsun diye küçüklüğünden, bilmezliğinden yararlanıp kortkuttuğu küçük kardeş muamelesi yapmıyor kendi halkına. Zaten halk da biraz daha yatkın bilimsel işlere bize nazaran. Otu böceği okulda biraz daha çok okuyorlar, gelişmeleri denetleyen kurumlarına biraz daha güven duyuyorlar. Çayın radyasyonsuz olduğuna yemin billah edip aha işte içiyorum halkım diyen bakanları da yok zaar.

Siz bunlardan korkutulup durun, şimdi adamlar suni et yapmaya başlamışlar.

Topraksız domates yetiştirmeye aklımızı yenice erdirmişken hatta yer yer hala direnirken hayvansız et yetiştirmekte neyin nesi ?

Allah Hollanda halkına toprak güneş vermemiş, İngilize de öyle. Dilim pek varmıyor ama sanki bolca akıl vermiş gibi.

Bu işe de bunlar 2. dünya savaşı yıllarında başlamışlar. Yapamadıklarından değil ama daha zamanı gelmedi diye düşündüklerinden herhal, bu günleri beklemişler.

Tavuğun sığırın kök hücrelerini kullanıp kas dokusu üretiyorlar. Aslında amaç başlarda beslenmek değil. Yedek parça organ yapmak ! Kol kemiği, böbrek, dalak, kalp yapıp yaralıları hastaları kurtarmak.

Fakat zor olmuş gelişme. İnsanın içinde ki gibi düzgün olmuyorlar. Sağlam olmuyorlar işe yaramıyorlar. O zaman bizde kullanmayıp yeriz diye düşünmüşler. İnsandan, insan için yedek parça üreteceğimize, sığırdan insan için et üretiriz diye düşünmüşler.

Baya da becermişler.

Ama eskisi gibi futursuz değiller. Hemen piyasaya sürmemişler. Çünkü tarihteki bazı gelişmeler burunlarını sürtmüş sanki....

Mesela zeplini keşfetmişler herkeslerden önce. Ölesiye bir yarışa girmişler, tam da savaş zamanı çok olumlu gelişebilecek bir piyasayı kontrolsüz gelişmeden dolayı öldürüp atmışlar. Yeterli ARGE olmadan birbiri ardına yapılıp piyasaya lanse edilen zeplinler içinde dünyanın en zengin en meşhur insanlarıyla birer ikişer yanıp kül olmuş. O telaşe içinde zeplinleri hidrojen yerine helyumla uçurmayı akıl etmeleri çok geç olmuş. Güvenli zeplinleri keşfetselerde artık kimsenin ilgisini çekmez olmuş zeplinler.

Çok güvenli sanılan kocaman gemilerden soğutmuşlar insanları. İnsanın içinde korku olmaya görsün. Titaniği yapıp öyle açıklamalarla çıkarmışlar ki piyasaya, zengin fakir hiç kimse gemiye binmekte tereddüt etmemiş. Batması imkansız gemi diyerek muhitin en ünlü kaptanını jübileni bu gemide yap diyerek onurlandırmışlar. Kaptan da göğüsleri kabararak yol vermiş gemiye. Daha ilk seferinde içindeki her beş insandan dördünü telef ederek batmış gitmiş. Bu kaza yüzünden yok olup giden piyasanın haddi hesabı yok. Ne büyük firmalar gümlemiş gitmiş.

Concorde vardı bir zamanlar. Dünyanın en mükemmel uçağı. O uçakla da ilgili çok iddalı açıklamaları var bu Avrupa insanının. Çok iddialı ama, bizim burada telafuz ederken bile başımıza bir iş gelir diye korkacağımız türden. Tek bir metal parcası koca uçağı en geri dönülmez anında yakalamış. Sanki sizin çeneniz pek düşük der gibi !!

Bunlar çok akıllı adamlar, sakın bu yazdıklarımdan avuntular çıkarmayın. Allah çalışmayanı aklını kullanmayı reddedeni sevmez bence, acizane fikrim...

Ama hani demiş ya Atam, ben sporcunun zeki çevik ve aynı zamanda iyi ahlaklısını severim diye. Sanki Allah söyletmiş.

Avrupalıda biri var bizde diğeri. İkisi bir araya geldi mi patlıyor gidiyor zaten.

Laf çok uzadı.

Ama ben sevmiyorum direk anlatmayı.

Sözün özü şu ki, hayvansız et fabrikaları geliyor.

Sizler bunu ne kadar tartışırsanız tartışın, etik mi değil mi diyedurun, televizyonda şarkıcılar, arkeologlar, siyasi köşe yazarları ve hatta sümerologlar hiç münasip bulmuyorum diyedursun, bir takım insanlar ve hatta devlet hiç birinize sormadan bu işin içine girip parasını kazanacak.

Bu konuda hibeler, destekler yayınlanacak. Bizler bu işi tartışırken Avrupada bu işin piyasa denetcisi firmalar, kuruluşlar oluşacak. Tıpkı bizde yetişen fındığın borsasının hiç fındık yetişmeyen Almanyada olması gibi suni et piyasasınında kontrolünde söz sahibi olamayacağız.

En azından bazı girişimcilerimizin bu işten para kazanan büyük işletmeler kurmuş olmasıyla avunacağız.

Hayvansız et fabrikaları geliyor haberiniz ola . . .

15/06/2011 :  21 : 35 de yazıldı.    Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder