Türkiye' nin neresi fakir ?

 Türkiyede kişi başına düşen para seviyesi bir miktar arttı. Para her tür insana daha fazla yayıldı. Dışardan ürün girince içerde de yapılmaya başladı. İnsanlar arasında bir sınıf farkı vardı kayboldu. Her işe her tür insanın önü açıldı. Şimdi bizim bina hizmetlisi yarın kafayı kırıp bir firma kurup bir ürünün ihracatını yapmaya kalkabilir. Önü açık kimse yadırgamaz. Eskiden adam yerine konmazdı alt sınıfdı.

Toros köylerinin birindeki çoban bir anda patron olup yanında işçi çalıştırmaya başlayabilir. Eskiden olamazdı, bir çoban olarak işlemlerini yaptıramazdı aşması gereken büyük bir anlayış, bakış açısı engeli vardı. Şimdi yok. Yadırganmaz.                                  tamnland.com

Bir işletmenin bekçisi araba sahibi olamazdı. Babadan kalma parası olsa bile almaya korkardı. Kendini gizler sınıfına uygun davranma yolunu seçerdi.

Çocukken Amerikan filmelerinde şehirden uzak bir kasabada ambulans ve fiyakalı polis arabası gördüğümde düşünürdüm. Bunlar çok zengin bir ülke bu yüzden köyleri şehire benziyor ve her türlü teknik imkanı devletleri sağlamış derdim. Zamanla bunun bir para sorunu değil bakış açısı sorunu olduğunu anladım.

Ülkemizde mutlaka bir para artışı oldu ama bir ülkede para ne kadar çok olursa olsun eğer bu parayı herkese

yaymak gibi bir dert yoksa insanlar sindirilmişse kimse hiçbir şeyi sorgulayamıyorsa bu para bir yerlerde birikir veya buhar olur uçar. Bizde bu oluyordu. Şimdi olmuyor. Bu konuda Cumhuriyet tarihi boyunca bir çaba oldu sonunda artık kabuğuna sığmadı patladı. Yani bu durum sadece son hükümetin işi değil Cumhuriyetin ilanı ile başlamış bir yaklaşım. Karınca hızıyla ilerlerken, Özal' la hızlandı. Şimdiki hükümetle iyice rahatladı. Sadece parasal boyuttur bahsettiğim.

İstanbul' da yaşayan bir banka memuresinin beğenmediği işini arzu ettiğinde değiştirme lüksü var artık. Edirne' deki bir fabrika işçisinin sevmedim bu fabrikayı şu fabrikaya geçeceğim diye çabaya girme şansı var. Doğuya kaydıkça bu lüks kayboluyor. Mesela Konya da çalışan bir fabrika işçisi işine çok daha sıkı sarılır. Artvin' de


çalışan bir işçi iş bulmuş olduğuna çok sevinir çıkarsa uzun süre başka iş bulamayabilir. Memlekletinde kalmak kaydıyla.

İlk bisikletimi almak için annemin bir aylık maaşı harcanmıştı. 3500 lira. Bir aylık öğretmen maaşı. Babamınki de o kadardı. Çok düşünüp epey hesap kitap yapmışlardı. Bisikletin alınabilmesi için bir kaç ay beklemiştik. Önemli bir olaydı. Şimdi ben oğluma kızıma bu işi bakkaldan peynir almanın kolaylığı basitliği ile yapabiliyorum. Bir maaşla kalitelisinden 5-6 bisiklet alabiliyorum. Bisiklette refah seviyemiz çok artmış. Ama ekmeğe bakarsak sanki artmamış gibi görünüyor. Bir öğretmen maaşı 30 yıl evvel 3500 ekmek alırdı. Şimdi 2500 ve altında alabilir. Altuına vurursak daha kötü bir sonuç çıkar. Ev gayrimenkulune vurusak da öyle. Ama 30 yıl evvel lüks sayılan 100 m2 bir ev artık lüks değil. Asansörlü kalöriferli betonarme ankastresiz 100m2 ev bir öğretmenin bir yıllık maaşı ile alınabilirdi. Şimdi aynı öğretmen asansörlü, kalöriferli (artık kombili) ankastreli (büyük fırın, mikrodalga, mini fırın min. ) aydınlatmalı full müştemilatlı alçıpan duvar kağıdı gibi nisbi bir dekorasyonlu 200 m2 bir eve bakıyor. Aşağısı kesmiyor bu yüzden ancak 6 yıllık maaşı yetiyor. Vasat 100 m2 bir eve baksa 1,5 yıllık maaşı yeterli olurdu. Sobalıya kaysa 1 yıl yeterdi. Ama artan refah seviyesi bu öğretmenin ucuz eve bakmasını imkansız kılıyor artık. Eskiden kapıcının parası olsa bile araba almaya cesaret edemeyeceği gibi öğretmende babasının gençliğinin geçtiği tür bir eve bakmaz almak istemez. Bakış açısı değişti artık.

İnsanı durduran kısıtlayan bir bakış açısı, yerini insanın önünü açan daha iyisine yönlendiren bir bakış açısına bıraktı.

Ama hala sorunlar çözülmüş değil. Girilen yolda ulaşılan noktalar iyi. Fakat halen eksik. Para halka sağlıklı şekilde yayılıyor. Doğal yollardan yayıldığı için hepimiz hemen hissedemiyebiliriz. Hiç bir insan iyiye gidiyoruz para nasılsa bizede ulaşacak artan refah bizide bulacak diye bekleyemez. Çünkü hiç ulaşmayadabilir.

Artık herkesin nasibi. Bir cabaya girip artan refahın ucundan yapışmanın bir yolu bulunacak. Kpps den yüksek puan alarak, bakir yerde işletme kurarak, internetten voli vurarak, borsadan altından emlaktan sıçraya rak.

40binlik arabaya giremiyorsan 8 bine 2. el al. 8 binin yoksa 1500 e eski şahin olmadı 3000 e serçe bul bin. Yoktu eskiden bu imkanlar. Araba almak bile bir olaydı. Babaannemin öldüğünü bir toros köyüne haber vermek için amcamın büyük oğlu ile Konya postanesinde tam 3 saat kuş gibi beklemiş bugünün parasıyla belki 50 lira ödemiştik bir kaç dakikalık konuşmaya. Bu şekilde kimse kalkınamazdı. Şimdi herkesin bir şansı var. Lisede dizel hocam Fransada sokaklardan bile bir jetonla dünyanın istediğiniz yerini aryabilyormuşsunuz diye anlattığında aklımız karışmıştı. Özal, bir değil, iki değil tam 12 tane kanalımız olacak dediğinde beynim durmuştu insan 12 kanalı nasıl izlesin demiştim kendi kendime. Şimdi televizyonumda 135 tane kanal var. Üstelik bu kadar kanala ulaşmanın maliyeti 60-70 liralık bir uydu. En çok 150 lira. Öza' lın dediğine geldik sonunda, 10-12 kanalı resmen takip ediyoruz.

Dünya büyük bir değişime girdiğinde Osmanlı bu değişimi yakalayamadı misyonu doldu ve bitti. Devrinin belki 100 yıl ilerinde bir bakış açısı ile Atatürk bir Cumhuriyet kurdu ve bugün ulaşılan hedefleri gösterdi. Kuduğu sistemi arkasından gelenler biraz yanlış anlamış olabilir bu yüzden epeyce bir zaman boşa gitti ama gelişme böyle bir şey. Kafa kol kırılmadan koşmayı öğrenmek doğada zor. Dünya belli aralıklarla ivmeli büyük değişimler geçiriyor. Sanayi devrimi zamanında olmuş biri. Sonra durulmuş. Şimdi gene o ivmeli değişim zamanı. Eskiden 20 yılda gelişen dünya şimdi 1 yılda değişir oldu. Bu değişim de bir noktada durulacak.

1850 lerdeki hızlı değişime ayak uyduramayan Osmanlının başına gelenler şimdi kısmen Avrupanın başında. Rahat yaşayan insanların kurduğu sistem bu değişimde yaya kaldı. Akla sığmayacak ekonomik rahatlıklar onların refah seviyesini düşürdü. İnsan kitlelerinin bir anda değişime girmesi oldukca zor. 1450 li yıllarda başaramadıkları değişimi şimdi de yapamıyorlar.

Bizim çocukluğumuzla bizim çocuklarımızın yaşadıkları çok farklı. Televizyon yoktu şimdi var. Telefon yoktu şimdi cepte var. Elektrik lükstü şimdi dağ başında çiftçinin güneş paneli var. Bilgisayar yoktu şimdi internetlisi var. Aradaki farklar akıl almaz boyutlarda oldu.

Oysa babamın çocukluğu ile benim çocukluğum arasındaki fark bu kadar büyük değildi. Pilli lambalı radyosu vardı elektrikli transistörlüsü oldu. Mektupla haberleşilirdi hala aynıydı. Gramofon dinlerlerdi, plakla pikap dinler olduk. Bir fark olsada büyük ve inanılmaz değildi.

Aynı şey çocuklarımıza olacak. Kendi çocuklukları ile onların çocukları arasındaki fark da az olacak. Sonra bir ivme daha . . .


04/10/2012   23:40  da yazıldı.  Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder